Güç = Nefes Alıp Verene Dayanmaktır
   
  İNSAN=?
  Bebek Ve Çocuk Eğitimi
 

ANNELER BABALAR DİKKAT!
BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE BEBEK ve ÇOCUK EĞİTİMİ

BEBEK ve ÇOCUK EĞİTİMİ

NEDEN EĞİTİM?

İnsan hayatının her saniyesi, her anı bilse de bilmese de kendisini saygıyla kabul ettirme isteğinin baskısıyla dolu­dur. Herkesin, farkında olsun ya da olmasın, hareketlerinin, sözlerinin, davranışlarının, çabalarının temelinde yatan ken­dini kabul ettirme isteğidir. Bu­nun içindir ki kişi, kendi yerini bulması ve o yeri doldurmasıyla hayatından hoşnut olur.

Gerçek bu olmasına karşın, doğduğu andan, hatta anne karnın­dan itibaren gerekli ve yeterli eği­timi alamamaktan dolayı pek çok kişi hoşnut bir yaşam sürememektedir. İnsan hayatının belli dönemlerinde şiddetle baskısını sürdüren temel duygular doyuma ulaşamadığı için, "İnsan" dediği­miz o elle tutulamayan varlık, aşağılık duygusu, hırçınlık, gölgelik, yalancılık, bencillik, çekememezlik gibi bir takım hastalıklara yakalanmaktadır. Bu tür içsel hastalıklar, fizik yapımızı da etkileyerek çeşitli hastalıklara neden olmakta, bir ömür hoşnutsuzlukla geçmektedir.

Gerekli ve yeterli eğitimi gör­müş insanlar ise hayatın tadını al­mayı başarmakta, yaşama sevinci­ni duyabilmektedir. İçinde yaşa­dığı toplum içerisinde kendi yeri­ni almakta zorluk çekmeyen, sevilen, sayılan bir insan olmanın hoşnutluğuyla yaşantısına anlam ka­zandıran kişiler olmaktadır.

Bizler İDAYDER olarak; insanı YEPYENİ BİR FİKİR ile yeniden keşfetmemizin, insan üzerinde yaptı­ğımız araştırma ve incelemeleri­mizin, deneyimlerimizin sonucunda elde ettiğimiz bulguları bir yazı dizisi olarak okurlarımıza aktarmak gereğini hissettik. Malumunuz üzere günümüzde hem tıp bilimi son derece ilerlemiş, hem de gerek beslenme ve gerekse giyinme konusunda sürekli yenilikler olmaktadır. Ancak önemli olan insanın dış yapı ihtiyaçlarının giderildiği gibi iç yapısının da ihtiyaçlarının tam olarak karşılanmasıdır. Günümüzün en hayati konusu budur.

Yazı dizimizde insanın, anne karnından itibaren kişilik ve şahsiyet kısmının eğitimini arz etmeye çalışacağımızı belirterek, hatalarımızın af olacağı inancının verdiği cesaretle, bu yazı dizimizi bütün anne ve babalara armağan ederiz.

“EN BÜYÜK EĞİTİMCİLER ANNELERDİR”

HAMİLELİK DÖNEMİ

“Eğitim Anne Karnında Başlar”

Hamile kadın, hasta demek değildir. Fakat ruhsal ve bedensel bakımına itina göstermek şarttır. Özellikle maddi isteklerinin mümkün olduğunca yerine getirilmesi gerekir. Çünkü o istekler kendinin değil, bünyesinde gelişmekte olan yavrunun istekleridir. O yavrunun gelişmesi için lazım olan yiyeceklerdir.

Annenin, huzur, sakinlik, heyecandan uzak yaşamak, moralli olma istekleri ağır basar. Hamilelik esnasında anne son derece duygusaldır, Hassasiyetle ilgi ister. Yakınındakiler tarafından bu durum bilinmeli, ona göre davranışlar düzenlenmelidir. Bu süreçte baba adayına ve yakınlarına çok iş düşmektedir.

Hamile kadının kendisinin de dikkat etmesi gereken en önemli nokta “UNUTMAMAK” tır. Kendisine nefes alıp verdiren, karnındaki yavruyu oluşturup geliştiren yaşatanın, aynı anda, herkesten, her varlıktan türlü türlü biçimlerde tecelli ettiğini unutmadan, olayları, durumları olduğu gibi karşılayıp, moralinin bozulmamasına, sinirlenmemeye, kızmamaya, kınamamaya ve beğenmemezlik yapmamaya dikkat etmelidir. Eğer dikkat etmezse, kınadığı, beğenmediği durumların aynen çocuğunda belirebileceği denemelerle kesinleşmiştir. Bu gerçeği göz önüne alarak, kınamak gibi bir hataya düşerse, derhal kendisini frenleyip, ON DAKİKA VEYA DAHA FAZLA etkisinde kalmamalı, yedikleri içtikleriyle fizik bedenini oluşturduğu yavrusunun, manevi bedenini de, düşünce, duygu ve davranışlarıyla oluşturduğunu hatırından çıkartmamalıdır.

Hamile kadın, moral bozukluğu dolayısıyla, hırçınlık, atıp kırmak isteği çok ağlama, içine kapalılık gibi durumlarının aynen çocuğuna da işleyeceğini hiç hatırından çıkarmamalıdır. Böylesi zamanlarda hiç olmazsa isteğini yerine getirerek, karnındaki yavrunun daha fazla bozuk olmamasını temin etmelidir. Sözgelimi, hamile bir kadın aniden bir şeye sinirlenip atmak, kırmak isterse, bu isteğini karşılarsa ya da çok kısa bir zamanda kendini toparlar ve anlayışa geçerse çocukta atıp kırmak isteği az olur. Eğer hamile kadın bu isteğini engeller de diş sıkarsa, çocuk aşırı derecede atıp, kırıcı olur.

Şurası önemli bir gerçektir ki, anne çocuğunu henüz hamile iken eğitmeye başlar. Kınaması ya da beğenmesiyle huylar aşılar. İnanmasıyla inanç, hareketliliği ile hareketlilik, maddi ve manevi sağlığı ile maddi ve manevi sağlık verir. Hamileyken kendisine ve kendisinden de karnındaki yavrusuna gereği gibi eğitim yapan anne, çocuğu doğup büyüdüğü zaman hiç zorluk çekmez.

Hamile bir kadın, herhangi birisinin iyi bir yönünü çok çok etkilenerek beğenirse, o beğendiği durumun çocuğunda da belireceği muhakkaktır. Hamile bir kadın inanç, kutsallık ve gelenek konusunda gevşek davranır ve gerekleri yapmakta üşengeçlik gösterirse, çocuğunda da aynı üşengeçlik ve inanç gevşekliği olur. Bu da ileride anne-babayı üzer. Özetle; hamile bir kadın düşünce ve duygularını daima kontrolünde tutarak, karnındaki yavrusuna inanç, kültür, güzel hasletler aşılamalı, sevgi ve şefkatiyle dünyaya getirmelidir. Şurası da unutulmamalıdır; hamile kadın dünyaya bir insanın daha gelmesine aracı durumundadır. Yapılan bakım sadece kendisi için değil, karnında taşıdığı bebeği için de çok önemlidir. Bu gerçeği göz önüne alarak hamile kadının gerek kendisi, gerekse çevresindekiler, özellikle baba adayı olan eşi, ruhsal, bedensel sağlığına ve bakımına azami derecede itina göstermelidir.

Bu arada tüm anne adaylarına ısrarlı bir tavsiyemiz olacak : Doktor kontrolünün dışında alınan ilaçlar, alkol ve sigara son derece zararlıdır. Hatta kullanılması düpedüz yavruya ihanettir.

BEBEKLİK ÇAĞI

Doğumdan 3 yaşına kadar bebeklik çağıdır. Bu çağda çocuk hükümranlık devresini yaşar. Daima kendini saydırmak, her şeye hakim ve sahip olmak ister. Her olayı, davranışı ve sözü çok dikkatli izler. Bebeklik çağında hareket ve istekleri sınırlanmamalıdır. Zararlı ya da uygun olmayan bir harekete yöneldiğinde korkutmadan ve sınır koymadan ilgisini başka bir tarafa çekmelidir.

Bebeklik çağında bebek en çok annesi ile muhatap olur. Anne sevgisi ve yakın ilgisi ile zekası gelişen bebek, yine annesinin şefkatle yaptığı bakımla sağlıklı bir şekilde büyür. Yürümeyi, azar azar konuşmayı bu çağında öğrenir.

Bebeklik çağında çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu, anne ile sevgi bağlarından örülü bir iletişimdir. İletişimde en etkili olan da annenin sevgiyle kulağına söylediği kutsal sözlerdir. Çoğunlukla bebeklerin sebepsiz yere ağlamasının, hiçbir şeyle ağlamayı terk etmeyişinin nedeni RUHSAL AÇLIKTIR. Bu bakımdan annenin en çok titizleneceği konu bebeğinin ruhsal ihtiyaçlarını temin etmek olmalıdır. Anne de o yüce sevgisiyle yavrusunu temiz bakar, yavrusunun beslenmesini düzenli ve temiz bir şekilde yaparsa, hiç eziyet çekmeden bebeğini sağlıklı olarak büyütür.

Anneler daima bebeği sunilikten korumalıdırlar. Suni beslenme, başka kadınlara veya kreşlerde baktırma gibi suni her tutum, çocuğun zekâ gelişiminden beden gelişimine değin her tür dengesinin bozulmasına sebep olur.

Ana dünyasından dünyamıza gelen yavru, saydırma çağındadır. Şartlar ne olursa olsun kendisini saydırmak ister. Biraz hareketlenip anasını babasını, tanımaya başlar. Yavru kendi kendine hareket etmeyi başardıktan sonra, içinden, her davranışının kabul edilmesini ister. Annesinin dünyasından getirdiği yanlışları da kabul ettirmek ister. Bilindiği gibi ,o yanlışı doğruyu bilmez. İster de ister. Yani ister ki, onun yaptıklarını hoş karşılayalım. Bu durumda yaramaz halleri olur. Bizleri üzer, üzecek yoracak kadar hareketli olur. Çeşitli davranışlarından yılarız, kızarız. Ancak istemediğimiz şeyleri yaptırmamak, kızmakla dövmekle olmaz. Onun yanlış hareketlerini hoş karşılamazsak, bir-iki yapar, geçersiz olduğunu anlar. Ona göre kendiliğinden yanlışları terk eder. Engel olursak, tepki gösterirsek yine bizi ilgilenmiş sayar. Dövsek bile, yine o yanlışlarını terk edemez, Evet, tepki göstermemiz de yavruya göre alâka sayılır. Onun için tepkili halimizde, yanlışını kendisi terk edemez.

Yavrunun her şeye aklı erdiğini, onun bizlerden çok anlayışlı olduğunu kabul etmek zorundayız. "Bilmez, anlamaz" dersek en büyük yanılgıya düşmüş oluruz. Çünkü onlar çok dikkatli ve çok hassas olur,her şeyi bizden iyi izlerler.

CANDAN SEVGİ ZEKAYI BESLER

Yavrunun aklını, zekâsını, kavramını ne kadar güçlü kabul edersek, yavrularımız kabul ettiğimiz gibi olur. Çok ciddi, içtenlikle anne-baba şefkati ve candan sevgisi, yavrunun zekâsını besler, dirençli bir zekâya sahip kılar. Yavruya ne kadar içtenlikle ciddi alâka gösterilirse, o kadar zeki ve şahsiyetli olur. Kesinlikle küçümsemek yoktur. Yavruyu küçümseyince, aşağılık duygusu aşılamış oluruz. Hatta onun yanında, onu alâkadar etmeyen şeyleri bile küçümsemek yavruda fena tesir bırakır.

Yavrunun yanında çok dikkatli olmak, insanın çok mükemmel olduğunu yansıtacak sözler, davranışlar ve hareketlerde bulunmak zorundayız. Yavrumuzla beraberken ona “kainatın sahibi ve en değerli varlığı olduğu, kişilikli, şahsiyetli, onurlu, şerefli, yiğit, mert, çalışkan, dürüst olduğu, her şeyi başarabileceği” gibi güzel sözler sürekli telkin edilmelidir.

Çok suçlu bir kimseyi bile yavrumuzun yanında küçümsemek, onda devamlı hayal kırıklığı yapar. İnsanlar hakkında kötüyü anmamak, konuşmamak gerekir. Özetle yavrunun yanında insanlık dışı, insanlığa yakışmaz bir anı ve davranış olmamalıdır,

Yavru yürümeğe başlayınca, bir işler de yapmak ister. Yapmak istediği işe engel olmamak, "hadi yap" demek gerek. Fincan tepsisini bile götürmek istiyorsa, bırakın götürsün. Kırarsa da kırsın, Yine laf etmemeli ve surat asmamalıdır. Yaptığını olumlu sonuçlandırırsa, takdir ve onore etmekten geri kalmamalı, olumlu sonuçlandıramazsa, habersizlikten, bilmezlikten gelmelidir.

Yavru dünyaya geldikten itibaren en önemli olan, onun kutsallığını doyurmaktır. Kabahatlerini gizleyip hiç kimseye duyurmamalıdır. Kabahatini kim gördüyse, yavruyla arasında sır kalmalıdır. Ama iyi taraflarını gerektikçe, gerekli kimselere duyurmalıdır, Sokulgan değilse, çekingen olmasın diye gerekli biçimde sokulganlığa teşvik edici davranışları biz yapmak zorundayız. Çünkü o, bizi izlemektedir.

Yavrunun hareketlerini kısıtlamadan onu serbest bırakmalıdır. Üç senelik bir sürede onun bütün yapmak istediklerine engel olunmadan, korkutulmadan, tepki gösterilmeden sabırla izlenmelidir. Yavruya her an alâka ve sevgi gösterilip yanlış hareketlerine alâkasız kalarak ve hareketle değil, tavırla düzeltmeye çalışmalıdır.

ANNELERİN DİKKATİNE!

Doğumdan itibaren meme veriş düzeninizi ne şart karşısında olursa olsun bozmayın. Rast gele yerde bebeğiniz huysuzlandığı için meme vermeyin. Bir kez yaparsanız, artık her zaman sizi rahatsız eder.

Günümüzde gençlerin dahi (mide ekşimesi, gastrit vb.) çeşitli mide rahatsızlıklarından şikâyetçi olmalarının sebebi, bebekken yalancı meme vererek sindirim organlarının tembel ve aldanıcı alıştırılmış olmasıdır. Ayrıca bebeklerin iştahsızlığının da sebebi yalancı meme alışkanlığıdır. Bu nedenle yalancı meme verilmemelidir.

3 - 6 YAŞ

Çocuk bu yaşlarda her davranışında kendisini beğendirmek için uğraşır, kendisini beğendirmesine göre hareketlerini düzenler. Yavrumuz üç yaşını bitirip dördüne girince, daha çok oyun oynamak ister. Kendisini saydırmaktan ziyade, beğendirme devresine girmiştir. Her davranışında "beğeniyorlar mı" diye dikkat eder.

Derin ve ciddi alâka gösterilmezse ve o yaşta şahsiyet verilmezse, gölge gibi olmağa başlar. Beğendirmek isteği, yavrunun yapısında saydırma isteği ile birlikte mevcuttur. Ancak, saydırma çağında, yani O - 3 yaşlarında, beğendirmek isteği belli olmazken, 3 - 6 yaşlarında beğendirmek ağır basar. Dünyaya gelen yavru öz yapısının isteklerini doyurmak zorundadır. Bunun için kendisine üç yaşını dolduruncaya kadar verilen kutsal besinlere devam edilmelidir.

Beğendirmek çocuğun öz yapısının isteklerinden birisi olup, çocuk bu çağında ne yaparsa, kendisini beğendirmek için yapar. Beğendirme konusunda çok hassastır. Bu esastan alarak, çocuğun "beğendirmek" çabalarına yardımcı olmalı ve hareketlerini "beğenmek veya beğenmemekle" yönlendirmelidir. Onun zekâsı hem dirençli, hem duru, hem de hassastır. Biz onu ince ince izlemeliyiz. Çünkü o bizi daha inceden inceye izlemesini aralıksız sürdürmektedir.

Çocuğun tek problemi, kendisini beğendirmek, bizim problemlerimiz çoktur. Çeşitli meşgalelerimiz var, onunla ilgilenecek vakit bile bulamıyoruz belki. Ne var ki, bizim çocuğa ilgimizin azlığı sebebiyle sonradan meydana gelecek problemlerin daha çok olacağı kuşkusuz kabul edilmelidir. Bugünkü ufak bir alakasızlık ve ufak bir ihmalin, yarın telâfisi mümkün olmayan sonuçlar meydana getireceği göz önünde tutulmalıdır. İşe giden annelerin bu konudaki dertlerinin derinliği de büyüktür.

Ekmekten Sudan Çok, İlgi İster


Beğendirme devresine gelmiş çocukların, ekmekten - sudan çok, derin ve hassas ilgiye ihtiyacı vardır. Çocuk bu dönemde kendisini beğendirmek için kendisini oyuna verir. Çünkü derinliğindeki o baskın istek onu zorlamaktadır. Durduğu yerde duramaz, ne yapacağını şaşırır.

Bu sebeple çocuğun yapmak istediğini izlemeliyiz ki; onun hareketleri gibi düşüncelerini de beğendirmek arzusuna göre biçimlendirelim. İşte yavrumuzu ancak bu çizgiyi izleyerek, bu çizgide eğitebiliriz. Kafamızdakine göre değil. Akılcı ve gerekli hareketler, yavruya kendi arzusuyla kazandırılmış olur. Bu arada çocuğun kendisiyle ilgilendiğimizi çok iyi anlamasına gayret etmeliyiz. Çünkü onların ekmekten sudan çok, derin ve hassas ilgiye ihtiyacı vardır.

Yavru iken, verilen kutsal besini daha geliştirip, gerekli şeyleri azar, azar öğretmeliyiz. Yavrumuzu beğendirmek çizgisinde biçimlendirdiğimiz için, beğensinler diye çabuk öğrenir ve seve seve yapar, başarır.

İddia Devresi (6-10 YAŞ)



Çocuk altı yaşını doldurduğu zaman iddia devresine girer. Kendisini beğenmek ve beğendirmekte iddialı olur. Bu istek iyi yönlendiği takdirde çocuk, olumsuz, lüzumsuz ve anlamsız davranışlara kesinlikle yer vermez. Her davranışı olumlu ve anlamlı biçimde, kendisini beğendirmek için olur. Her davranışında kendisini beğendirmek için iddialanır.

Büyüklerin görevi; yavrunun iddiasını yönlendirmektir. Çocuk içinden itişini sürdüren iddialılığın, yapısının tabii isteği olduğunu fark edemez. Oysa içinden itişini sürdüren iddiası, aslında kendisinin kişisel üstünlüğünü iddia edip ortaya koyması içindir. Eğer iddia ettiği üstünlüğü kendi şahsında bulamazsa, etrafından göstermek ister. Yakınlarının üstünlüğü ile iddiasını sürdürmek zorunda kalırsa, kendisi güçsüzleşir, huysuzlaşır ve şımarık olur. Örneğin bir kalemi ya da bir elbisesi için böbürlenir ve o kadar bir şeyle bile üstünlük iddiasını tatbik etmeğe kalkışır. İçinden gelen üstünlük iddialılığı, kendisinde, etrafında, eşyasında yoksa ya da ailesi maddi olarak da biraz zayıf olursa; o çocuğun içinden gelen aralıksız iddialılık çeşitli problemler halinde ortaya çıkar. Kavgacılık, isyankarlık, aşağılık duygusu veya boynu bükük, sessizlik gibi problemler görülür.

İddia isteğini duyurabileceği bir materyal olarak milleti, vatanı, bu uğurda tüm varlığı ile uğraşmış büyük insanları seçmek, bunları çocuğun yüreğine yerleştirmek yararlı olur. Böylelikle çocuk hem iddia istemini doyurabilir, hem de milli bir şahsiyet kazanmaya başlar.

Zamanını spor, müzik gibi uğraşlarla değerlendirmesi için yönlendirmeli, yardımcı olmalıdır. Bu arada görgü kuralları, gelenekleri, milletinin ve vatanının özelliklerini öğrenmesi için fırsat yaratarak sosyalleşmesine destek olunmalıdır.

Bu devrede meçhul ve olumsuz inanışların etkisi altında kalmamasına çok dikkat etmek gerekir. Dinin esasen "kendi öz yapısına göre yaşamak" olduğunu, yanlış ve eksiklerini kendi derinliğinden duyabileceğini çocuğa açıkça öğretilmesinden güçlü inanç doğar. Vicdanın kendisini her an denetlediğini anlatmak, doğru ve güzel olana kendi vicdanının sesini duymakla, uymakla yaklaşabileceğini duyurarak izah etmek, çocuğun inancını geliştirir. İnsanlık gereklerini yapmaktan güçleneceğini anlatmak ve tecrübe ettirmek, sağlam inanış meydana getirir. Sağlam inanış zekâyı besler ve aklı güçlendirir.

Bu şekilde iç yapısının isteklerini duyan ve doyurabilen çocuk, içi temiz, güçlü ve hakim bir çocuktur. Anne-babası ve etrafının iddiaya değer olup olmadığı kendisi için bir şey ifade etmez. Anne babasını sever, över, güvenir, ama onlara yaslanmaz. O, kendisini ortaya koymakta iddialıdır.

Böyle ideal bir çocuğun büyüklerinin: "Benim çocuğum iyidir, tamamdır. " havasına kapılıp alakasız kalmaları çok tehlikelidir. Eğitime aynı özen ve ilgiyle devam edilmelidir. Bu çağdaki çocuğa verilecek esaslar, özet ve sağlam olmalıdır. Çocuğa her şeyden önce kendi öz varlığına dayanmayı öğretmek gerekir.

Çocuk ilkokul çağındayken para kazanmasını öğrenmelidir. Para kazanmasını öğrenmeden, harcamayı öğrenen çocuk, büyüdüğü zaman da kazanmak yerine, borç almayı marifet sayar, hazırcılığa alışmış olur. Çocuklar bu yaşlarda kazanmaya, üretkenliğe ve tasarrufa alıştırılmalıdır. Bu demek değildir ki çocuğa hiç para verilmesin. Verilsin ama muhtemel bir ihtiyaca cevap verecek kadar. Ayrıca belli bir süre sonra, anne baba, o parayı ne yaptığını sormalı, eğer tasarruf etmesini becerebildiyse memnuniyetini belli ederek çocuğu takdir etmelidir. Böylelikle çocuk aynı güzel davranışı tekrar etsin ve prensipleştirsin. Öte yandan çocuk, kazanmasını bizzat uygulayarak öğrenmelidir. Bunu yapabilirse alın teriyle kazancın mutluluğunu küçük yaşta tatmış olur.

GÜZEL SÖZLER

  1. Çocuklarımızın ilk önce anlamalarına ve kavramalarına yardımcı olmalıyız. Onları papağanvari yapmak en büyük tehlikedir.
  2. Ezbercilik insanın gelişimini engeller, düşünmelerine fırsat yaratalım. Düşünmeye zorlayalım. Kendileri çözerek imkânlansınlar.
  3. Akıllarını kullanmasını öğretelim ki! Zekâları yetenek göstersin, yenilik yapsınlar. Böylece “zihinsel gelişim” başlasın.
  4. Akılla seçmesine, değerlendirmesine ve mantığını kullanarak ayrıştırma yapmasına özen gösterelim.
  5. Zekâyı geliştirici, zekâ kabiliyetini artırıcı meslek oyuncakları ile aklını kullanmasını öğretelim.
  6. Akıllarının hassasiyetini sevgiyle artırarak sezgilerini kuvvetlendirelim.
  7. Gerçeği kesin hatlarıyla kavrayabilmeliler ki problemleri çözümleyebilsinler.
  8. Herhangi bir problem karşısında biraz da Mustafa Kemal gibi düşün. İmkânsız olduğu düşüncesi ile hemen teslim olma, yaratıcılığını zorla ki çözüm üretebilesin.
  9. Ne…? Niye…? Neden…? Niçin…? Nasıl…?

 

 

 
  Bugün 4236 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol